Susmak da Bir Erdemdir


  • 01.03.2014

    Zamanın birinde, dört bilge dost buluşmuşlar ve "Susmanın erdemi" üzerine derin bir sohbete dalmışlar. İçlerinden biri, "Konuşmadığıma değil, konuştuğuma pişman olurum. Kimi zaman düşünmeden konuşurum, pişman olduğumda ise dilim beni dilim dilim eder," demiş. Bir diğeri, "Söylemediğim sözün efendisi, söylediğim sözün esiriyim," diyerek karşılık vermiş. Üçüncüsü, "Konuşanlara şaşarım ki, söylediklerinin çoğu aleyhine tanık olur. Ağızlarından çıkan sözler, sahibini yaralar," sözleriyle farklı bir yorum getirmiş konuya. Sonuncusu ise, "konuşmayı kabul etmemek, söylediğimi reddetmekten daha kolaydır," diyerek katılmış diğer üçüne.

    Gerçekten, yerinde ve zamanında susmasını bilmek, kişiyi konuşmanın tuzaklarına düşmekten kurtarır. Sessizlikte esenlik vardır. Susan aklını başına alır, daha derin ve dingin düşünür. Kendini daha iyi denetleyebilir. İnsan ilişkilerini, yaşam sorunlarını, planlarını olumlu ve doğru çözmek, gerçekleştirmek yolunda kararlarını daha gerçekçi alabilir. Doğru kararlar alma olasılığı her zamankinden fazladır.

    Düşüncelerimizi konuştuğumuzda, ağızdan çıkan kelimeler kimi zaman başkalarına ya da ortama sadece zarar verir. Bu da zaman kaybıdır.

    Kimi zaman da dinleyenlere yararlı, bilgi ve umut veren mesajlar içerir.

    Hz. Muhammed, "Susan kurtulur," diyerek konuşmanın tehlikelerine dikkat çekmiştir. Konuşan insan gösterişe kaçmadan, ego zıplamaları yaşamadan, konuşmanın şehvetine kapılmadan yararlı bilgiler ve haberler, manevi güç ve haz yaşatan gerçekler söylediği sürece dinleyenlerine artı değerler sunmuş olur. Böyle biri de, her daim aranan bir konuşmacı konumundadır.

    Dilin kendisi küçüktür ama işlevi kendinden büyük sonuçlara neden olabilir. İşlediği hayır ve şerler çok büyük boyutlara ulaşabilir. İki tarafı keskin kılıçtır. Organ olarak da kullanım alanı geniştir. Göz yalnızca renk ve şekilleri görür. Kulak belli titreşimdeki sesleri duyar. Ellerimiz dokunduklarının farkına varır. Temas etmediği nesneleri tanıyamaz.

    Dil, her kapıya anahtar olur. Kontrolumuzdan çabucak uzaklaşabilir.

    Dilini frenleyemeyenler, dilini düzeltemeyenler pek çok olumsuz sonuca da katlanırlar. Farkına varmadan dedikodu yaparlar, başkalarını yargılarlar, insanların arasını açabilirler, gönül kırarlar.

    Dilin var ediliş amacı hayır, iyilik, esenlik, barış, dostluk adına kullanılmasıdır. Dilin hataya düşüp şer yolunda yürümesi "Boş konuşmak"la başlar. Bu da hem dinleyen hem de konuşan için sadece zaman kaybıdır. Boş konuşmak bilgi alış verişi yapmak, sevgi sözcükleri kullanmak, dertlere ve sorunlara çare olmak, aklın sözcüklere yansıması gibi anlamlı dil kullanımına engeldir.

    Gereksiz ve fazladan konuşmak da dilin yanlış kullanımıdır. Sır tutmada, dil çoğunlukla kendini frenleyemez. Bu da ona sır verene ihanettir. Alay etmek, ayıplamak, leke sürmek, gönül kırmak, hakaret etmek dilin işlediği kötülüklerdir. Küfür ve müstehcen sözcükleri sıkca kullanmak bir anlamda şehvetin dile yansımasıdır.

    İç dünyalarını zenginleştirmiş olanlar, ağızlarının hayır kapısı olduğunu bilirler. Dillerini şerle kirletmezler. Bir başkasının yokluğunda ve onun arkasından konuşmak dinen büyük günah sayılır. Söz taşımak, gammazlamak da dilin alet olduğu büyük kötülüklerdendir. Hz.

    Muhammed, gıybetin zinadan daha büyük bir günah olduğunu söylemiştir.

    Karşılıklı konuşmalarda devamlı muhalefet etmek, her fikir ve düşünceye itiraz etmek ve tam tersini söylemek dilin düştüğü tuzaklardan bir diğeridir. Kimileri için de, iç dünyalarına yerleşen haset ve çekememe güdüsü nedeniyle kendilerinden zengin ya da ünlü olanlara çamur atmaktan ayrı bir zevk alırlar.

    Düşünmek, düşündüğünü dile getirmek, insanları diğer canlılardan üstün kılan bir Tanrı nimetidir. Bu üstünlük, düşünmenin insanlığın gelişmesine katkıda bulunması, bilim ve teknolojiye yenilikler sunması, dünya kültürüne renk ve zenginlik katması, barış amaçlı olduğu sürece devam edecektir. Dilimizi bunların tersi amacında kullandığımızda ise üstünlükten söz etmek gerçeğinden uzaklaşırız.

    Confucious'un, "Büyük insanlar az konuşur, çok çalışır," sözünü, Socrates'ın "Yerinde konuşmasını ve susmasını bilmek akıllı insanların işidir," deyişini ve sevgili Mevlana'nın "Anlayana anlatmazsan zulmedersin, anlamayana anlatırsan yine zulmedersin," anlatısını anımsatmak isterim

    Dilin önünde bu denli tuzaklar oluşu, insanı dilini kullanmada son derece dikkatli ve kontrollu olmaya yöneltmeli ve herşeyden önce de ona susmayı öğretmelidir. Unutmayalım ki, gerektiğinde susmak da bir erdemdir.